ÖNCE MİLANO’YA “CIAO”
Beni bilen bilir… Gezmek benim için çok “kıymetli”dir… Ben daha çocukken bile annem “Hadi hazırlan gezmeye gidiyoruz” dediğinde çok heyecanlanırdım… Nereye gittiğimiz hiç önemli değildi. Önemli olan gezmeye gitmekti. Gezmeye gitmek için hazırlanmak, yol boyunca etrafı izlemek, gittiğimiz yerlerin ve oradakilerin resimlerini yapmak hafızamda en önemli yerlerdedir.
Bana verilecek en kıymetli hediyenin “Gezmek” olduğunu çok iyi bilen sevgilim yine bu yaş günümde beni oldukça şımarttı…
Uçuşumuz 8 Temmuz. Yani doğum günüm. İlk defa doğum günümde uçuyor olacağım… Hele gideceğimiz yer İtalya ise benden mutlusu yok. Milano‘ ya uçacağız, bir gece kalıp kiraladığımız arabayla Camogli, Cinque Terre, Portofino, Mantova, Verona, Garda ve Como‘ yu gezeceğiz…
Uçakta yemek servisinden sonra gelen pasta ve şampanya tabii ki sevgilimin sürprizi… Önceden Türk Hava Yolları ile görüşüp, anlaşıp bu işleri ayarlamış. Ben bu adamı sevmeyeyim de ne yapayım…
Geriye bana 10 bin metrede doğum günü kutlamak kalıyor. Hem İtalya‘ya gidiyorum, hem sevdiğimleyim, hem de uçuyorum… Bundan güzel doğum günü mü olur? Ben şımarmayayım da kim şımarsın…
MİLANO
Milano‘ ya yıllarca fuar için geldim. Tasarım sektörünün en büyük fuarı I Saloni Uluslararası Milano Fuarı her yıl Nisan ayında gerçekleşiyor. Biz içmimarlar ve tasarımcıların hac zamanı diyebiliriz. Öyle ki, fuar haftası Milano‘ daki otellerde yer bulmak mümkün değil. Mecburen Milano‘ ya bir saatlik mesafede olan Como ya da Maggiore göllerinin kıyısındaki otellerde konaklamak zorunda kalmıştık. Bayılırım böyle mecburiyetlere…
Sadece bir gece konaklayacağız Milano‘ da. Her zaman olduğu gibi, seyahatimizin sadece ilk gecesi konaklayacağımız oteli Booking.com dan önceden almıştım. Sorakilere yolda karar veriyoruz… Duomo‘ ya 1,5 km uzaklıkta Piazza Cinque Giornate‘ deki Hotel Cinque Giornate‘ e girişimizi yaptık. Ve yürüyerek 20 dakikada Duomo‘ meydanına geldik. Otel 3 yıldız, odalar biraz küçük ama hiç önemli değil zaten bir gece kalıp ertesi gün yola çıkacağız…
Milano‘ da sokakta hayat var…
GALLERIA VITTORIO EMANUALE II
Bu binaya hayranım… Galleria Vittorio Emanuele II bir alışveriş merkezi. Ama benim hayranlığım içindeki çok şık, marka mağazalar için değil. Bir mimari şaheser bu yapı… 1861 yılında “Piazza Duomo ve Milano’ya komşu sokakların yeniden tasarımı” için düzenlenen uluslararası bir yarışmayı, İtalyan mimar Giuseppe Mengoni kazanmış. Duomo Meydanı ile bitişik Piazza della Scala arasında anıtsal bir tünel inşa etmeyi amaçlayarak binayı tasarlamış. Bu tünelin yüksek çatısı, demir konstrüksiyon ve camlardan oluşuyor. Haç şeklindeki planın merkezinde ise çok büyük, yine camdan bir kubbe var… 1865 yılında inşaatına başlanmış. Giuseppe Mengoni 12 yıl süren inşaatında son gününe kadar, evet maalesef son gününe kadar çalışmış. Binanın açılışını görememiş… Çünkü, son detayları kontrol etmek için çıktığı çatıdan düşmüş ve hayatını kaybetmiş. Çok etkilendim ben bu hikayeden…
Galleria’ nın yan sokağında Straf diye bir bar. Straf Hotel‘ in altında… Aperitivo için yer ararken burayı gördük. Aperitivo, İtalyanların, özellikle Milano‘ nun nefis bir geleneği. Happy hour gibi… İtalyanların iş çıkışı saatlerde gidilen, yemek saatine kadar içki ve yanında atıştırmalıklarla sohbet ettikleri bir zaman dilimi aslında. Fakat atıştırmalıkları o kadar abartmışlar ki, açık büfede ne ararsan var. Peynir ve et çeşitlerinden, sıcak soslu makarnalara kadar bir çok yiyeceği dilediğiniz kadar alabiliyorsunuz. Ve sadece içtiğiniz içeceğin ücretini ödüyorsunuz… Bir de canlı müziğe eşlik edip, dilerseniz dans edebiliyorsunuz. Biz buraya bayıldık…
NAVIGLI
Adını hep duyduğum ama şimdiye kadar gitmediğim yerdi Navigli. Fuar zamanlarında oraya çok yakın olan Zona Tortona bölgesine gitmiştim. Ama tabii ki tasarım bölgesi olan Tortona‘ da vakit geçirmek daha cazip gelmişti…
Navigli‘ ye gitmek için Duomo meydanından metroya bindik. 15-20 dakika sonra Navigli‘ deydik. Burası Milano‘ nun güneyinde, kanallardan oluşan çok keyifli bir yer. Kanallar boyunca bir sürü kafe ve restoran var… Milano‘ da moda dergisinden fırlamış gibi dolaşan İtalyan erkek ve kadınlarına bayılıyorum. Hepsi şık ve bakımlı… Navigli, Milano merkeze göre daha bohem bir yer. Ama yanlış anlaşılmasın yine insanlar çok şık ve bakımlı. Sadece daha rahat, daha romantik bir yer. Kanallar ve köprüler olunca ( Brugge kadar olmasa da ) romantik olmaması mümkün değil zaten.
Oradan Tortona‘ ya da geçtik. Tasarımın merkezi olan Zona Tortona‘ yı bir de gece görmek, hem de sevgilime göstermek istedim. Dar sokaklarda tasarım showroomların şık vitrinleri ve keyifli kahkahaların duyulduğu kafe restoranların önlerinden geçerek bir süre yürüdük. Artık otele dönme zamanı. Sabah yolculuk var, geç kalmamak lazım…
YOLA ÇIKIYORUZ
Keyifli bir Milano akşamından sonra sabah Murat, rent a car firmasından kiraladığımız arabamızı aldı ve otelden çıkışımızı yaptık. Yaşasın yola çıkıyoruz… Güneye doğru ineceğiz ve hoşumuza giden yerlerde kalacağız. Plan bu…
Yolda çok keyifli köylerden geçtik. Haritada Tortona‘ yı görünce şehrin içine girelim dedik. Çok sevimli bir kasaba ama siesta zamanıydı sanırım herkes uykuda gibi. Sokaklar bomboş. Sokak aralarında yürüyerek şehri biraz dolaştıktan sonra küçük bir meydanda açık kafe bulduk ve kahve molası verip yolumuza devam ettik.
Yıllar önce geldiğimde olduğu gibi bu sefer de Genova‘yı gezmek istemedim. Avrupa‘nın en önemli ticari liman şehirlerinden olan, Liguria bölgesinin başkenti ve Christoph Colomb‘ un doğduğu ve yaşadığı bu şehir yine beni içine çekmedi. Gotik ve Barok yüksek binaların arasından hemen sıyrılıp kaçmak isterken Piazza De Ferrari‘ deki bu fıskiye aradan bana göz kırptı…
Genova‘ dan doğuya doğru kıyı boyunca ilerlerken, haritada gördüğüm ve çok ilginç gelen bir yere uğradık. Boccadasse… Karadan denize doğru uzanan sivri kayalar hem çok ilginç, hem de çok güzel. Kayalıklardan sonra biraz daha ilerleyince küçük ama çok güzel kumsal bir koy var. Herkes denize giriyordu… Yola devam ederken ben her zamanki gibi haritadan gidebileceğimiz yerler için keşif yapıyordum. Aslında hedefimizde Portofino vardı ama daha önce ismini hiç duymadığım bir yer ilgimi çekti haritada. Camogli… Saat hesabı da yaparak oraya vardığımızda Liguria‘ da gün batımını yakalayacağımızı düşündüm. Yönü batıya bakıyor çünkü…
CAMOGLI
Arabamızı hemen sahilin arkasındaki otoparka bırakıp sahile geldik. Niyetimiz günbatımını kaçırmamak. Sahile gelir gelmez ikimiz de buraya bayıldık…
Önce kıyıdaki kafelerden birine oturup, içkilerimizi yudumlarken etrafı izledik. Milano‘ ya 200km mesafede Camogli. Bir sürü balıkçı teknesinin bağlı olduğu küçük bir liman burası. Camogli‘ yi çok renkli olduğu için mi sevdim acaba kıyıda onca yüksek binalarına rağmen…
EŞLERİN KASABASI
Camogli, küçük bir balıkçı köyü… Tüm binaların hepsi, bir sanat eseri. Hepsinin duvarlarında, pastel renklerle yapılmış üç boyutlu resimler var. Camogli’ nin en büyük özelliği bu evler. Bölgenin arkası çok dik dağlık… Kasabaya verilen isim ardında iki anlam taşıyor. Biri “Yan yana dizilmiş evler”, diğeri ise “Eşlerin kasabası”. Eskiden, kasabada sadece balıkçılıkla geçinen aileler otururmuş ve de erkeklerin avlanmaya gittiği uzun dönemlerde, eşleri çocuklarıyla yalnız kalırlarmış. Camogli‘ nin mimarisini, pastel renklerde, birbirine bitişik evler oluşturuyor.
Evlerin çoğunda, uzaktan baktığınızda çok fazla pencere görüyorsunuz, ancak yaklaşınca anlıyorsunuz ki; aslında bunlar üç boyutlu çizilmiş pencere resimleri. Sebebi de, denizden gecen korsan gemilerinin, sadece kocalarını eşleriyle bekleyen bu balıkçı kasabasını, kalabalık sanmalarını sağlamak.
Tabloları aratmayan bu pencere çizimleri dışında, Camogli‘ de binaların dışları da çok ince, detaylı bir işçilik ve sanat anlayışıyla donatılmış durumda. Sanki bir balıkçı kasabası değil de müzede eserleri inceler gibi dolanıyor insan…
Santa Maria Assunta Bazilikası, sahilin denize uzanan minik yarımadasının üzerindeki kayalıklara inşa edilmiş nefis bir tapınak…
Her yıl Mayıs‘ın ikinci pazar günü Balık Festivali (The Sagra del Pesce) yapılıyormuş. O tarihlerde yolu oradan geçen olursa mutlaka uğrasın derim. Guinness rekorlar kitabına geçmiş, 3,80 metre çapında çelik tavada, 3 ton balık pişirilip dağıtıyorlamış. Yaklaşık 30.000 porsiyon balık konuklara ikram ediliyormuş. Mayıs‘a çok var, bir plan yapılabilinir. Neden olmasın..?
Gece bu keyifli yerde kalmaya karar verdik. Ben hemen yine Booking.com dan bir otel buldum. Hotel Casmona biraz eski bir otel fakat yeri muhteşem. Pencereden ya da terastan baktığında kendini denizin içinde gibi hissediyorsun. Madem Camogli‘ de kalmaya karar verdik, o zaman yemek yiyecek bir yere de karar vermemiz gerekiyordu. Kıyıdaki restoranların hepsinden nefis kokular geliyordu. Burada kötü yemek kötü şarap tatmayacağımızı düşünerek gözümüz kapalı bir tanesine oturduk. Deniz mahsullü makarnalarımızı ve şarabımızla birlikte mükellef bir yemek yedik. Restoranın adı Capriccio…
Sabah ben girmedim ama Murat sabah kahvaltı öncesi kendini bu mavi sulara attı. Ben ise manzaranın karşısında sabah kahvemi yudumladım…
Hayatımda ilk defa 10 bin metre yüksekte doğum günü pastamı kestim… Camogli‘ yi sevgilimle birlikte keşfettim… Ben şımarmayayım da kim şımarsın? Teşekkürler aşkım. Ben bu gazla bi 49 yıl daha yaşarım…
……………………………………..
Devam edecek…
Sevgiyle…
Füsun Bay Canbay
Daha fazla bilgi ve fotoğraf için aşağıdaki adreslere tıklayıp takibe almanız yeterli… ?
A bir de paylaşım yaparsanız tam süper olur… ?
WEB SİTE takip için ABONE olmayı unutmayın http://fusyollarda.com/
YouTube kanalıma da ABONE olmayı unutmayın lütfen ?https://www.youtube.com/channel/UCbyV…
İNSTAGRAM takip için https://www.instagram.com/fusyollarda/
FACEBOOK sayfa beğenisi için https://www.facebook.com/fusyollarda/
İLETİŞİM için : info@fusyollarda.com