Antwerp‘ e nedense bir önyargı ile gittim. Belçika seyahatimizde görmek istediğim iki yapı Antwerp‘ teydi. Gitmeden önce yaptığım araştırmalarda okuduğum yazılar sanırım beni etkiledi. Çok istemeden gittim ama Antwerp‘ e aşık oldum. Bu arada çok fazla Türk vatandaşının Antwerp‘ te yaşadığını ve neredeyse her sokakta Türk işletmecisinin olduğu restoranlarının olduğunu söyleyebilirim.
Flamanca konuşuyorsanız buranın adı Antwerp, hatta Antwerpen‘ dir. Fransızca konuşuyorsanız, Anvers. Hepsi aynı şehir yani. Ben Antwerp demeyi daha çok benimsediğim için yazımda bunu kullandım.
Şehrin mimari yapısı ve her binanın tepesindeki heykeller bu yazımın konusu değil ama şehri hayala edebilmeniz açısından iki fotoğraf ekleyip beni esas heyecanlandıran iki yapıya geçiyorum.
ANTWERP LİMAN EVİ / Zaha Hadid Architects
Muhteşem bir kadındı Zaha Hadid ve tabii muhteşem bir mimar…
Detaylı izlemek isterseniz yukarıdaki mini videoya tıklayabilirsiniz.
12 km uzunluğundaki rıhtımıyla Antverp, Avrupa’ nın ikinci en büyük nakliye limanı. Limanda bulunan Antwerp Liman Evi 2016 yılında Zaha Hadid Mimarlık Ofisi tarafından tamamlanmış.
Limanda var olan eski ve terk edilmiş bir İtfaiye binasının restore edilmesi ve mevcut binaya yeni bir eklenti tasarlanması üzerine kurulu olan proje, Antwerp şehrinin liman işleri ile uğraşılan ofislerini tek çatı altında toplamayı amaçlamış.
Zaha Hadid, tarihi ve saha analizi yaparak ve mevcut binanın konumunu inceleyerek bir tasarım üreterek, Belçika Hükümeti tarafından başlatılan yarışmayı kazanmış.
Dünyanın elmas başkenti Antwerp tüm dünyada elmas ustalığının ve elmas ticaretinin başkenti kabul ediliyor. Dünyada satılan iyi kalitede elmasların çoğu Antwerp’ te kesiliyor ve işleniyor. Ne dersiniz Zaha Hadid bu konuya gönderme yapmış olabilir mi?
Bir Zaha Hadid projesini yakından görme mutluluğu çok mu belli oluyor yüzümden? İşte hayata bir ✔️ daha…
MAS
Belçika gezimizde kendime görmeden dönme dediğim yerlerden ikincisi Museum aan de Stroom idi. Gittim, gördüm, gezdim, bayıldım.
Antwerp‘ te limanın tam kalbinde, neredeyse suyun içinden yükselirmişçesine konumlandırılmış. Binanın projesi bir yarışma için Neuteling Riedijk Architects tarafından tasarlanmış.
Antwerp‘ de sabah kaldığımız otelin penceresinden baktığımda ilk gördüğüm şey bu bina idi. Otelimizin çok yakın olduğunu biliyordum ama gece gelmiştik ve inanılmaz yağmur vardı. Böyle bir sabaha uyanacağımı hiç tahmin etmemiştim.
MAS, Flemenkçe “nehir kenarındaki müze” anlamına gelen Museum aan de Stroom‘ un kısaltması. Burası bir kent müzesi. 20.000 m2 alana sahip olan binada kapalı ve yarı kapalı sergi alanları bulunuyor… Binanın yüksekliği 60 metre.
Projenin bence en ilgi çeken yönü cephede kullanılan malzemeler. Kırmızı Hint taşı ve kavisli camlardan oluşan binanın çoğu duvarı cam. Hem de kavisli camlardan oluşuyor. Oldukça zor bir konstrüksiyon…
Binanın her katından şeffaf duvarlar sayesinde şehri 360 derece izlemek mümkün. Herkesin ve her şeyin şeffaf olduğu bir dünya hayal ettim… Yaşamın her alanında inanmak, kandırılmamak, varsayımda bulunmamak güzel olmaz mıydı? Neyse o yani… Herşey göründüğü gibi ve net. Şeffaflık deyince bir anda aklıma gelenler…
Yazımın başında demiştim ya Antwerp‘ te çok fazla Türk yaşıyor diye. İşte onlardan bir gelin, bir damat. Onlar da düğün çekimleri için MAS binasını tercih etmişler. Ömür boyu mutlu ve birbirlerine şeffaf olsunlar diyerek genç çifti tebrik ettik.
Son olarak güzel bir fotoğrafla Antwerp yazıma nokta koyuyorum. Bizim Lady Katedrali‘ nin önünde yolları yorgan yapmış koyun koyuna uyuyorlardı. Şehre ne katıyorsan kat ama uyumlu olsun… Şu güzelliğe bakar mısınız.
Her yazın bir öncekinden daha etkileyici, tebrikler, başarılarının devamını canı gönülden dilerim.
selam ve sevgilerimle
Çok teşekür ediyoruuuummm… 🙂