BRUGGE İÇİN “BAHARDA BİR BAŞKA OLUR” DEDİLER
Sonunda Brugge‘e gitmek için de bir bahane yaratmıştım…
Yıllardır fotoğraflarına hayranlıkla baktığım, hakkında yazılan yazıları defalarca okuduğum biblo şehir Brugge (Brüj) seyahatimiz, en güzel zaman olan bahara denk geldi. Denk getirdim desek daha doğru olur aslında. 16 Mart sevgilimin doğum günü olduğuna göre, niçin ona bir Brugge gezisi hediye etmeyeydim ki? Kendim için bir şey istiyorsam namerdim…
Tüm hazırlıklar yapıldı Brugge için. Konaklama, gezilecek yerler, Belçika ojesi… Her şey tamam. Aslında Brugge için Belçika‘ ya gidiyor gibiyiz ama gitmişken Gent, Antwerp ve Brüksel‘ e de birer gün ayırdık. Her zamanki gibi sadece ilk gece kalacağımız oteli aldım, diğerlerini favori listeme ekledim. Bizim sağımız solumuz belli olmaz, yolumuzun üzerinde daha güzel bir yer görürüz orada kalabiliriz. Yapmadığımız şey değil…
Uçuş günü İzmir Adnan Menderes Havalimanı‘ ndan İstanbul‘a uçacağız, oradan da Brüksel. Fakat o güne kadar başımıza gelmeyen bir şey yaşadık. Uçağa alımlar başladıktan ve herkes yerine yerleşip kapılar kapandıktan sonra uzun bir süre uçakta bekledik. Bir süre sonra bir anonsla uçakta bir arıza olduğu ve uçaktan inmemiz gerektiği söylendi. Tabii böyle bir durumda insanın aklına türlü türlü şeyler geliyor. Uçağın içinde uğultu halinde mırıldanmalar başladı. Acaba uçakta başka bir olumsuz durum vardı da bize mi arıza var denmişti? Neyse… Bir uçak dolusu insan uçaktan indi ve görevlilerin etrafını sardı(k).
YOKSA BRUGGE’E GİDEMİYOR MUYUZ?
Olay şuymuş. Uçağın kapısını kapatırken bir şey(!) sıkışmış kapıya ve kapıyı yamultmuş… Bir sonraki uçakla göndermeyi düşünüyorlardı bizi… Uğultulu mırıldanmalar uğultulu bağırmalara dönüştü. Çoğunluk, (biz de dahil olmak üzere) İstanbul aktarmalı diğer uçuşlarımıza yetişebilecek miydik endişesiyle görevlilere yüklendi.
Saat 10.00’daki Brüksel uçağını kaçırmıştık. O saatte daha İzmir‘ deydik. Neyse ki o gün saat 12.00’de bir uçuş daha varmış ve Pegasus bizi o uçağa yetiştirdi. 2 saat kaybetmiştik ama olsundu… O gün başka uçuş olmaya da bilirdi. Polyanna hâlâ içimizde yaşıyor…
SONUNDA BRUGGE’DEYİZ. AMA… AMA…
Brüksel Charleroi Havaalanı‘ na iner inmez önceden kiralamış olduğumuz aracımızı alamayıp (offf bu çok uzun hikaye buraya yazmıyorum) başka bir şirketten kiraladığımız arabaya atladığımız gibi Brugge‘ ün yolunu tuttuk… Özene bezene seçtiğim Concertgebouw Brugge‘ un tam karşısındaki Hotel Putje‘ ye yerleşip bir an önce şehri görmek için sabırsızlanıyorum. Bir de amacım Concertgebouw Konser Salonu‘ ndan bir konser bileti ile Murat‘a sürpriz yapmak…
Fakat otele geldiğimizde yıkıldım… Ortalık savaş alanı gibiydi. Her yer kazılmış, neredeyse yürüyecek yer kalmamış, etraf toz toprak içindeydi…
Nasıl da bulmuşum kanal düzenlemesi yapılan yeri, günü ve saati… Konser salonu bile iptal olmuş alt yapı çalışması süresince. Nasıl olmasın, konser salonuna girişler bile kazılmış….
Sanırım biz, her ne olumsuzluk olursa olsun keyfimizi kaçırmamayı öğrenenlerdeniz. Valizler otele, biz sokaklara…
Brugge‘ ün yüzyıllardır biblo gibi kalmasının en önemli sebeplerinden biri, çoğu Avrupa şehrini yerle bir eden savaşların buraya uğramaması. Ve sonrasında da Ortaçağ‘ daki sınırlarını korumuş, genişlememiş ve bugünkü masal havasındaki görüntüsünü bize sunmakta. Burada zaman Ortaçağ‘ da durmuş gibi…
Yukarıdaki videoda, çan seslerine karışan, bisikletlerin Arnavut kaldırımında çıkarttığı seslerle, binaların cephelerini yalayarak geçen müzik sesleri ve faytonlardan gelen nal sesleriyle huzurlu ve büyüleyici Brugge meydan ve sokaklarında gezintiye davet ediyorum… Benim ilk günkü izlenimlerim. Umarım beğenirsiniz. Bu arada, YouTube kanalıma üye olmadıysanız hemen buradan olabilirsiniz. —> füsyollarda-YouTube
Kanallarıyla ve bu kanalların üzerindeki köprüleriyle ünlü Brugge‘ de bir masalın tam da ortasına düşmüştük…
İlk günün sonunda yemeğe geçmeden önce 2 Be In Brugge‘ un terasında yüzlerce bira çeşidi içinden 4-5 tanesini deneyimledik… Konum olarak mükemmel bir yerde, kanalda köşe konumda bir yer burası. Bir de buraya Beer Wall yapmışlar ki; bu kadar çeşit (600 kadar) birayı nasıl yapmışları bırak, nasıl ayırt ediyorlar diye düşünüyorsun…
Yemek mekanımız için burnumuza güvendik, kokuları takip ettik ve Bierbrasserie Cambrinus‘a geldik. Menüsünde 400 farklı bira çeşidi olan Cambrinus, 1699 dan kalma bir binada hizmet veriyor.
Buraya gelip de deniz ürünü yemeden olur mu deyip fesleğen soslu karides söylediğime o kadar memnun kaldım ki, neredeyse parmaklarımı yiyordum…
Murat ise et tercihi yaptı. Dana Carpaccio ve sonrasında söylediği bonfile oldukça başarılıydı…
Yemekten sonra kanal kıyısında biraz yürüyüşten sonra otelimize döndük. Fakat gece de o kadar güzel gözüküyordu ki Brugge, uyumaya gerek yoktu. Zaten bir rüyanın tam ortasındaydık…
BRUGGE’DE KANAL TURU YAPMAYANI DÖVÜYORLAR
Seyahatler bu kadar mı mutlu eder insanı… Bilmediğim yerler, sokaklar, caddeler, insanlar görmenin heyecanı ile erkenden düştük Brugge sokaklarına. Mimariye saygıyı, temizlik ve bakımlılığı görmenin, aslında insana saygı demek olduğunu hatırlatan sokaklarına…
Ertesi sabah güzel bir yürüyüşten sonra öğle yemeği için Le Pain Quotidien‘ in sakin, sakin olduğu kadar neşeli insanların keyif yaptığı arka bahçesini seçtik…
Sunum ve lezzet birlikteliğinin en güzel örneklerini görüp tadabileceğimiz bir yerde olmanın keyfiyle, kahvelerimizi de içip Brugge‘ ü gezmeye devam ettik.
Brugge sokakları çikolata kokuyor… Çikolatası ile meşhur bu memlekette çikolatada sınır tanımıyorlar. Hem göze, hem de damağa hitâp eden o kadar çok çeşit var ki, insan hangisinin tadına bakacağını bilemiyor gerçekten…
Veee… Kanal turuna başlayacağımız iskeleye geldik. Temizlik ve düzenin bu kadar zor olmadığını burada da görüyoruz. İskele ve tekneler pırıl pırıl. Kaptanlar saygılı ve bilgili. Ülkemde de görmek istediğim hareketler bunlar işte… Ha, bir de tura katılacaklar gayet sakin bir şekilde sırasını bekliyor, sakin sakin yerlerine yerleşiyor, ne bir bağırış çağırış, ne itiş kakış hiç bir şey yok…
Suyun üzerindeyken binaları izlemek oldukça etkileyici. Kendine özgü mimari yapısında çoğunlukla tuğla kullanılmış olsa da bazı binalarda ahşap cepheler de dikkat çekiyor…
Bir önceki akşam bira tadımı yaptığımız 2 Be In Brugge ‘e selam verip kanalda ilerlemeye devam ediyoruz…
Yukarıdaki videoya tıklarsanız kanal turumuzun minik bir bölümüne siz de dahil olabilirsiniz. Haydi birlikte gezelim…
Harika bir Ortaçağ filminin içinde akarken kaptan, geçtiğiniz yerler hakkında bilgiler veriyor ve filme dahil oluyorsunuz
Burada insanlar adeta bir ressamın yarattığı tabloların içinde yaşıyor gibi… Çok kısa bir süre bile olsa, bazı karelerin içinde bulunmuş olmak çok güzel…
Bize keyifli bir kanal turu yaptıran kaptanımıza teşekkür edip, bundan sonra Brugge‘ ü yürüyerek gezmeye devam ediyoruz…
HAYATA “TİK” LER ATMAK LAZIM
Ocak ayında Arkas Sanat Merkezi‘ nde gezdiğim “Işığın Ustaları” sergisinde gördüğüm ve çok beğendiğim bir resim vardı. Sergi çoğunlukla Belçikalı Flaman sanatçıların eserlerinden oluşuyordu…
Maurice Sijs (1880-1972) Bonifacius Köprüsü‘nü resmetmişti. 60X61 ölçülerindeki bu resimden neden bu kadar etkilendim bilmiyorum. Evin suyla bu kadar içiçe olmasından mı? Karşı kıyıdan evin kapısına köprü ile gidilişinden mi? Bakış açısından mı? Sudaki yansımaların beni resmin içine çekmesinden mi? Yoksa hepsinden mi? Evet evet… Hepsinden ve belki de daha fazlasından. Eve gider gitmez haritalardan yerini tespit ettim ve Brugge gezimizde görülecekler listesinin başına yazdım…
Ve işte “Işığın Ustaları” sergisinde gördüğüm, çok beğendiğim bir resmin içindeyim. Boşuna demiyorum burada insanlar çeşit çeşit tabloların içinde yaşıyor diye… Bu kadar mı sahip çıkılır ve korunur bir tarih? İnsan imreniyor tabii… Her şey aynı.
Bu arada bina sanat galerisi olarak kullanılıyor… İçeriden fotoğraf çekmek yasaktı çekemedim. Giderseniz mutlaka gezin, seveceksiniz…
BEGUINAGE MANASTIRI
13.yy. da kadınlar için yapılmış, manastır olarak kullanılan binaların olduğu bahçeye bir köprüden geçerek giriliyor. UNESCO‘ nun korumasında olan Beguinage, 1245 yılında yapılmış Manastırlar Bölgesi, bu evlerde kadın ve rahibeler yaşıyor… Sarı nergisli bahçesine hayran kaldım.
Binaların ortası yemyeşil ağaçlar ve çiçek bahçesi… Sessiz olunması için her yerde levhalar var.
Nasıl huzurlu bir bahçe anlatamam. Halen binalarda yaşayan rahibelere bahçede yürüyüş yaparken rastlayabiliyorsunuz…
Huzur dolu bu bahçeyi gezip Brugge’ da dolaşmaya devam ediyoruz.
BİRA, PATATES, WAFFLE, DANTEL CENNETİ BRUGGE
Bira işini ciddiye aldıkları kesin…
Tabii bu işe en çok kocam sevindi… Su da neymiş? Susayınca bira içiyoruz…
Madem bira için bu kadar önemli bir yerdeyiz o zaman bir bira fabrikasına gidip, yerinde görüp öğrenelim dedik ve yüzyıllardır bira üretimi yapan De Halve Maan bira fabrikasını gezdik.
Maes ailesinden Henri ve kardeşi Achère 1856′ da otantik bir bira denemesi ile bu fabrikayı kurmuşlar. Onların ölümünden sonra aile bira üretimine devam etmiş. Ve bugün en son teknolojiyle hazırlanmış bira fabrikası haline gelmiş. “Ne aileler varmış” dedirten bir hikaye…
Bu arada fabrikanın bahçesinde öğle yemeğinizi de yiyebileceğiniz şık ve keyifli restoran bulunuyor…
Bu da boru değil diyenlere kapak olsun… Önceden duymuştuk, şaşırmıştık, yerinde gördük. Adamlar gerçekten şehrin altına döşemişler bira hattını. Yerin altından 3.276 metre bira dolaşıyor… İsteyen evine hat çektirip, musluğundan birasını keyifle doldurabiliyor. Ama önce abone oluyorsunuz tabii. Haberdar olmayanlar için, Milliyet‘ in 07.05.2016 tarihli haberini buradan okuyabilirler —> Her eve bira çeşmesi
Hadi bilin bakalım aşağıdaki fotoğraftaki ne?
Bu kadar bira tüketen bir millet, bunun sonuçlarını da düşünüp çözüm üretmiş, tasarlamış ve uygulamış. Neredeyse tüm sokaklarda bu açık hava tuvaletlerinden var. Farklı tasarımlarda uygulanan tuvaletlerde krom malzeme kullanılmış. Buradaki salyangoz formunda, içeri döndükçe kayboluyorsunuz. Temizlik konusunda yine bir numaralar. Burası bir tuvalet ve etrafta ne bir çöp, ne de kötü bir koku var…
Gördüklerimiz erkekler içindi. Kadınlar için de bir tasarım yapsalar fena olmayacak…
Birayı patates ile içmedik ama sokaklarda o kadar çok patatesçi var ki, arayı kapattım. Güzel mi? Evet güzel, lezzetli…
Seyahate çıkarken rejimi evde bırakıyorum… Gittiğim yerin lezzetlerini tatmayı seviyorum. Waffle kokuları o kadar cezbedici ki, bol çilekli ve çikolatalı waffle’ı büyük bir keyifle yedim…
Brugge deyince akla gelenlerden bir şey daha danteller… İrili ufaklı, masa örtülerinden, ekmek kutularına, bebek kıyafetlerinden gece elbiselerine kadar dantel kullanılarak yapılmış her şeyin satıldığı mağazalar her sokakta var. Geleneklerini devam ettirmek konusunda da imrenti olunacak bir durum…
Hani eskiden, biz küçükken ahşap legolar vardı. Birçok şekil ve renkteki küçük ahşap parçaları üst üste dizerek evler yapardık. Yaşdaşlarım hatırlarlar belki. Duvarlar, pencereler, kapılar, çatılar birleşince evimiz tamamlanmış olurdu… Brugge sokaklarında dolaşırken çocukluğuma da yolculuk yaptım. Hele o pembe panjurlar bitirdi beni…
Ya bi de her şey bir yana, bütün sokakları bu kadar temiz görünce insan imreniyor… Güzel ülkemde de görmek istiyorum. Çok şey mi istiyorum?
Bir şehirde arabadan çok bisiklet görüyorsanız o şehirde huzur var demektir. Brugge Markt Meydanı‘ ndaki beyaz renkli bina Provinciaal Hof bölge idare mahkemesi… Brugge‘un diğer resmi hizmetleri de kapsayan İl Hükümet Konağı. Brugge‘ deki çoğu binalarda görünen neo-gotik mimarinin en güzel örneklerinden biri bence.
Ben faytoncunun zeki, çevik ve boş zamanında kitap okuyanını severim… Markt Meydanında yolcu bekleyen faytoncu zamanını kitap okuyarak değerlendiriyor. Al bir imrenti olunacak detay daha…
ARTIK DOĞUM GÜNÜ KUTLANSIN
Brugge‘ e gelme sebebimiz olan sevgilimin doğum günü için akşam yemeğimizi ‘t Zwart Huis te yemeğe karar verdik. Bir yerde okumuştum ne kadar doğru bilmiyorum, burası eski bir hapishane binasıymış. Yüksek tavanlı, çok şık dekorlu, yediğimiz her şey çok lezzetli ve servis mükemmeldi. Blues ve caz müzik de yemeğinize eşlik ediyor. Daha ne olsun? Mum ışığında romantik bir akşam yemeği tercih ediyorsanız tavsiye ederim…
Bize servis yapan garson (adını hatırlayamıyorum) Türk‘ tü ve burada doğmuştu. Şef bizim Türk olduğumuzu öğrenince hemen o garsonu bize yönlendirdi. Murat‘ ın doğum günü olduğunu da öğrenince masaya şelale de geldi… İyi ki doğmuş ve sevgilim olmuş. Daha nice yıllara ve yollara canım…
Restoranın bar kısmı da oldukça keyifli. Sadece içki içmek ve sohbet için bile tercih sebebi olabilir…
Çikolata, dantel, bira ve kanallar şehri Brugge için buraya gelmeden önce okuduğum yazılarda hep bir gün yeter gezmeye deniyordu… Evet, Brugge belki küçük bir şehir ama resmen dantel gibi işlenmiş, her detayında ayrı bir tat, ayrı bir lezzet olan bu şehre kesinle bir gün yetmez. İki gün boyunca acayip yürüdük, kanal turu yaptık, daha görmediğimiz bir sürü cadde sokak, bina, yapı, müze, galeri, tatmadığımız bir sürü lezzet var… Belki bir sonraki sefere…
Sevgiyle,
Füsun Bay Canbay
Daha fazla bilgi ve fotoğraf içinse aşağıdaki adreslere tıklayıp takibe almanız yeterli… 🙂
A bir de paylaşım yaparsanız tam süper olur… 🙂
WEB SİTE takip için ABONE olmayı unutmayın http://fusyollarda.com/
YouTube kanalıma da ABONE olmayı unutmayın lütfen 🙂 https://www.youtube.com/channel/UCbyV…
İNSTAGRAM takip için https://www.instagram.com/fusyollarda/
FACEBOOK sayfa beğenisi için https://www.facebook.com/fusyollarda/
İLETİŞİM için : info@fusyollarda.com