STON
Parmağınızı haritada gezdirip “Hımmm, burası güzel bir yere benziyor” diyerek direksiyonu kırıp o noktaya gittiğiniz oldu mu hiç? Hem de orası ile ilgili araştırma yapmadan, hakkında hiçbir yazı okumadan sadece içgüdülerinizle… Ve oradan inanılmaz keyif aldığınız bir yer?
Ston
Döndükten sonra da Google’ da araştırdığımda burası ile ilgili çok fazla bir şey bulamadım… Bence hak ettiği değeri ve ilgiyi bulamamış. Ben de geç kaldım yazmakta ama sonunda yazıyorum.
Hırvatistan gezimizin en lezzetli durağı Ston ve onun minik balıkçı köyü Mali Ston’ u keşfetmemiz aynen böyle oldu. Harita üzerinde gezerken…
Dubrovnik’ te bir gece kalıp gezdikten sonra kiralamış olduğumuz arabamızla kuzeye doğru yola çıktık. Dalmaçya kıyılarının güneyinde kıyı kıyı yol alırken her zaman olduğu gibi ben bir yandan haritada konum takibi yapıyorum. Adriyatik Denizi‘ ndeki girintili çıkıntılı kıyıları incelerken bir anda Murat’ a “Kır direksiyonu Ston’ a gidiyoruz” dedim. Allahtan içgüdülerime güvenir benim sevgilim. Hemen konuma yol tarifi istedim. Dubrovnik’ e yaklaşık 55 km mesafede olan Ston hakkında hiçbir şey bilmeden yola koyulduk.
Yemyeşil doğanın içinde masmavi kıyıyı takip ederek varıyoruz Ston sapağına. Ston’ a yaklaştıkça ilk önce gözümüze çarpan şey denizdeki tuz yatakları oluyor. Meğer denizin çiçeği diye adlandırılan bembeyaz kıymetli deniz tuzları burada oluşuyormuş.
Daha sonra ise dağlarda kilometrelerce uzanan sur duvarları dikkatimizi çekiyor. 5,5 km uzunluğundaki bu duvarlar Çin Seddi’ nden sonra korunmuş en uzun setmiş. Tarihi bir kent olan Ston’ un etrafını çevreliyor bu duvarlar. Bir duyuma göre (ben hiç seyretmedim ama) ünlü dizi Game of Thrones’ un bazı bölümlerine ev sahipliği yapmış Ston duvarı.
Kentin girişindeki otoparka arabamızı park edip tarihi kentin sokaklarında dolaşmaya başlıyoruz. Daracık sokaklarda taş binaların arasında mis gibi iyot kokuları eşliğinde dolaştık. Eski şehrin sokakları çok güzel ama benim aklım Mali Ston’ da.
Bu arada sokaklarda dolaşırken gördüğümüz restoranlardan edindiğimiz bilgiye göre burası bir istiridye ve midye cennetiymiş. O kadar iddialılar ki, dünyanın en iyi kabukluları bizde diyorlar. Ağzımızın suları akmaya başlıyor tabii.
Mimari detayları hafızama kaydedip Ston’ dan ayrılıyoruz.
MALİ STON
Arabamızı alıp surların ucundaki Mali Ston’ a varıyoruz. İskeleye varınca defne yaprakları ile süslenmiş tekne dikkatimizi çekiyor. Meğer bir gün sonra burada dini bir tören varmış. Burada kalıp töreni izlemek isterdik ama zaman kısa dönmemiz gerekiyor.
Denizin içine sallandırılmış yüzlerce iplerin üzerindeki üzüm salkımı gibi duran midyeleri görünce gözlerimize inanamıyoruz. Sorduğumuzda, doğal midye çiftliği olduğunu ve yarımadanın tüm kıyılarının bunlarla dolu olduğunu öğreniyoruz.
Hemen kıyıda bir restoranı gözümüze kestirip bu lezzetlerin tadına bakmak istiyoruz. Kapatenova Kuca, sonradan öğrendiğime göre çeşidiyle, lezzetleriyle buranın en iyi restoranlarındanmış. İçgüdümü seveyim…
Her türlü deniz ürünü var. Her türlü deniz ürününden yapılmış nefis yemekler var burada. Bizim amacımız kabukluların tadına bakmak. Madem bu kadar iddialılar görelim bakalım.
Gerçekten yediğimiz her şey mükemmeldi. İstiridye ve midyeye doyduk diyebilirim. Hem sunumuyla hem de lezzetiyle ne kadar övünseler az.
Korçula adasında üretilen Posip beyaz şarabı, taze Ston istiridyelerine mükemmel bir şekilde eşlik ediyor.
Hırvatların hak ettiği ilgiyi pek göstermediği ama gastronomi meraklısı turistlerin ziyaret ettiği Dalmaçya kıyılarının gizli hazinesi Ston’ dan ayrılma vakti gelmişti. Damağımızda istiridye ve midyelerin tadı, burnumuzda iyot kokusuna karışan beyaz şarabın kokusuyla Ston’ dan ayrılırken dudaklarımızda gülümseme, gözlerimizde pırıldama vardı